trekking

Güzel Güneş’li 🌞 bir günü hiç bir şeye değişmem… Mevsim ne olursa olsun. İçim gıdıklanır, ayaklarım bir yerlere kaçmak ister, elim kolum durmaz şenlikten, gözlerim güzelliklere odak, kulaklarım en neşeli seslere, burnumda ıtır kokusu, ağzımda huzurla uyandığım sabahların tadı, dilimde “Benim meskenim dağlardır dağlar…”

Hemen bir plan yaparım kafadan. Daha önce görmediğim bir yere gitsek ne hoş olur. hımm tamamdır buldum. Allahtan uydum ve akıllı olan dostlarım çok. Başlarım gelme ihtimallerine göre gıdıklamaya. 

– Hadi bak harika bi plan yaptım hava da güzel. ıhh olmadı mı ? Yıldım mı ? Hayır !!! 

sıradaki lütfen…

– Bak ne dicem. Süper bi planım var bu hava kaçmaz. Yanımıza bir şişe şarap alıyorum. Hadi amaa…

Bu sefer tamamdır. Bana katılacak bir dostum var artık. Kandırdım. 

Plan harika, hava harika, biz harika…bir anda bak kaç kişi olduk. En sevdiğim… duyan gelmiş durumları. Hadi gidelim o zaman. 

Balçova Terapi Ormanına girdik işte. Yakınlardaki cennet… 
balçova terapi ormanı
Hoşbulduk…😊 Hadi başlayalım. Yürüyelim, yürüdükçe dünyaya ve kendimize açılalım. Benim için bir nevi meditasyon. Bazen çok düşündüğüm ancak genelde nereye basacağım ikilemi ile düşüncelerden tamamen kurtulduğum o anlar benim için çok kıymetli. David Le Breton “Yürümeye Övgü” kitabında şöyle aktarmış; ” İnsan çıktığı yürüyüşten bazen değişmiş olarak döner ve o anki yaşamlarımızda ağır basan ivediliğe boyun eğmektense zamanın keyfini çıkarmaya eğilimli hisseder kendini. Yürümek geçici ya da kalıcı olarak bedenle yaşamaktır. Ormanlarda, yollarda ya da patikalarda yürümek bizi dünyanın düzensizlikleri karşısında gittikçe artan sorumluluklarımızdan muaf tutmaz; soluklanmamızı, duyularımızı keskinleştirmemizi, merakımızı yenilememizi sağlar. “ Daha güzel anlatılamazdı herhalde.

Eee karnımız acıktı. Güzel manzaralı bir yer bulalım, kahvaltımızı yapalım. Demlediğimiz sıcak kahvemiz, basit şeyler ile zengin bir sofra. Sade bir  yemek bazen en görkemli ziyafetlere eştir*  Aradığımız huzur işte budur. O da ne ? Masanın ortasında bir tahta mı eksik ? Olsun be bizim kafamızda da eksikler var o da bizden sayılır 😏

trekking
 Kahvaltı yaptığımız yerde bir tabela gözümüze çarpıyor. “Yiyeceğini getirebilen çöpünü de götürebilir. O kapasiteyi görebiliyoruz sizde. Ha Gayret” bayıldım bu tabelaya. Sadece getirdiklerimizle yetinmedik. Başkalarının getirdikleri ama götürmedikleri çöpleri de götürmeyi boynumuzun borcu bildik. Aşağıdaki fotodaki arkadaşım Ozan evde de orman keyfini devam ettirmek isteyenlerden. Çam ağacı gibi dolaşması ondandır. 
çevre temizliği
Traktör yolunda ilerliyoruz. Leyla her zamanki gibi bizi rotadan biraz çıkartma derdinde. Macera peşinde… Hava iyice ısındı. Aylardan Eylül. Güneş hala temmuz kafasında dikine dikine üzerimizde. Bunaldık, susadık, kalp atışlarımız hızlandı, ter içindeyiz. Şöyle bir patikaya girsek ağaçların gölgesine sığınsak soluklansak. derken işte o an…. içtiğin ilk yudumla susuzluğunu gidermekle kalmayıp sana dünyanın en iyi şarabını veya harika ev yapımı bir limonata keyfi veren su. Tatlı bir uyuşukluk hissi, kısa bir sessizlik molası… Şimdi gözleri kapat, uzan ve diğer tüm duyularını aç ormana. Bak neler söylüyorlar sana….

Derken vardık tepelere. Ingmar Bergman’ın geçenlerde okuduğum bir sözü buraya cuk olur. “Yaşlanmak bir dağa tırmanmaya benzer. Çıktıkça yorgunluğunuz artar, nefesiniz daralır ama görüş açınız genişler.” 

Anlatılmaz bir mutluluk oluyor tam o anda. İçi coşuyor insanın. yani en azından kendi hissiyatım öyle. Şarkı söylüyorum manzaraya karşı, hep bir ağızdan söylüyoruz, dans ediyoruz. Daha yolumuz var farkındayız. Bırakın da hazzını yaşayalım 😊 Doğaya karşı ne kadar dayanıksız olduğumuzu ancak aynı zamanda içimizdeki gücü ve sınırlarımızı görmek müthiş bir deneyim.

Girelim yine patikalara.. hazzın sonuna doğru yol alalım. Vücut sıcaktan yorgun, bacaklar bitkin, kafada tek bir şey… o yürüyüş bi te  cek. Son bi gayret asılıyoruz yola. Yine yoldan çıktık. Hava sıcak kuytu patikalarda hep gözlerimiz… derken 2 kedi yavrusu görüyoruz. Biri ürkek, biri değil. Neyse ki yanıma fazladan aldığım bir ton balığım var paylaştıracağım ikisine. Ama ne mümkün biri aç gözlü, diğeri hiç yanaşmaz. Hepsinin huyu ayrıdır bu kedilerin, şahsına münhasırdırlar. Bilirim çünkü rahmetli babaannemin hep bir kedisi vardı. Hatta onunla da yetinmez sokaktakileri de beslerdi. Yakın zamana kadar evimizde de bir kedimiz vardı. O hikaye uzun. Neyse çok acayip hayvanlar kediler. Bazen insanları kedilere benzetirim. Hepsi ayrı cins kimi aç gözlü, kimi yılışık, kimi çekingen…. Bak yine hemen aforizmalara bağladım😅 Sonuç olarak zor bela her ikisini de besledik.

Geldik yolun sonuna 14 km ine, çıka, sıcaktan bunala, zevkten ayıla -bayıla yürüdük. Covit günlerinde kalabalığa karışmadan yapılabilecek ne güzel aktiviteydi.

Güzel güneş’li 🌞 bir gündü ve hiç bir şeye değişmezdim…

Benim Meskenim Dağlar size eşlik etsin   https://www.youtube.com/watch?v=DgJWuhrv3ZQ

Çok Sevgiler,

Güneş Yapaşan