https://hepaydinlik.blogspot.com/2022/08/blog-post.html

 

Unesco’nun koruması altındaki Türkiye’nin ilk ve tek biyosfer rezerv alanı Macahel.. Kafkas arısı , endemik bitkileri, el değmemiş yaylalarında eşine az rastlanır çiçekleri, en az doğası kadar güzel insanları, zorlu coğrafi yapısı hayranlık uyandırıcı, ilham verici, sürpizlerle dolu… doğa ve fotograf tutkunlarının mutlaka deneyimlemesi gereken görsel bir şölen…

Yörenin eski adı Macahel (veya Maçahel) ve bu isim hala kullanılıyor. 1921 yılında Rusya Türkiye arasında yapılan anlaşma ile toplam 18 köyün 12’i Gürcistan sınırlarına girmek, diğer 6 köy de Türkiye sınırlarında kalmak istemiş. İstemiş diyorum çünkü köyde yaşanyanların anlattıklarına göre köylülere hangi tarafta kalmak istedikleri sorulmuş. Çoğunluk yaşanyanlar Gürcü tarafını tercih etmiş, Kalan 6 köyün merkezi Camili olmak üzere Efeler, Kayalar, Uğur, Düzenli ve Maral köyü ise Türk sınırında kalmış. Türk topraklarında kalmak isteyen bir kadının ilginç hikayesi de var. Çizilecek sınırın düz bir çizgide olması gerekirken arazisinin Sovyet topraklarında kalmasını istemeyen ve bu konuda direnen kadın tam da orada sınırın U şeklinde çizilmesine vesile olmuş. Tam bir karadeniz kadını işte. Şu hayali sınırlar da aslında ne kötü değil mi ?  Neyse o konu biraz derin. Maksat Macahel şimdi konuyu dağıtmadan devam edeyim.

Arıcılık çok yaygın. Bölgeye has Kafkas arılarına nasıl sahip çıktıklarını anlatamam. Yörede karşılaştığımız tüm köylüler arıcılıkla ilgili müthiş bir bilgi birikimine sahip. Bu hareketin öncüsü Macahel yöresi Tema vakfı onursal kurucusu Nihat Gökyiğit’in önderliğinde başlayan “ Doğal Varlıkları Koruma Amaçlı Kırsal Kalkınma Projesi” olmuş. Henüz ekolojik dengenin bozulmadığı bölgede doğal varlıkları tahribe değil, korumaya teşvik etmesi ile birinci faaliyet alanı arıcılık olmuş. Ülkemizde damızlık saf kafkas ana arıların üretilebileceği ikinci bir adres yok. Camili köyünden sonra yol tamamen stabilize. Yolculuklar tam da böbrek taşı dökmelik, fakat manzaralar ömürlük. Kaldığımız pansiyon sahipleri de arıcılık yapıyor. Yolların asfalt olmamasının en temel sebebi arıların az da olsa asfalt ile besleniyor olmalarıymış. Şimdi bunu öğrenince nefis Marmaris Çam balı ile ilgili ne düşünsem bilemedim.

Ulaşım oldukça meşakatli. Biz Trabzon’a uçtuk. O gün izmir’den tek direk uçuş olduğu için mecburi tercihimiz 18:45 varış oldu. Trabzon’dan Hopa’ya kadar sahil yolunda sorun yok. Ancak Hopa’dan sonra virajlar başlıyor. Camili’den sonra stabilize toprak yol tüm köyleri birbirine bağlıyor. Tranzon’dan Efeler köyüne kadar yaklaşık 5 saat yol aldık. Araçtaki misafirlerimiz nereye varacağımızdan habersiz karanlıkta yol alırken, nasıl bir yere gidiyoruz diye sorup durdular. O an dedim ki sabah uyandığınızda hayatınızın manzarasıyla karşılaşacaksınız. Karanlıkta yol aldığımız için farların aydınlattığı ölçüde sisi yararak geçerken görebildikleri yeşilliklerden ibaret sanıyorlardı belki de o anda.  Oysa bakın sabah bizi nasıl bir manzara bekliyordu.

İlk gün Gorgit yaylasına yağıştan ötürü çıkış yapamayacağımızı karar verip doğa ile savaşma uyum sağla mottomuz ile yürüyüşümüzü konakladığımız  tesisin bulunduğu köy Efeler’den, Maral köyüne kadar patikalardan yapmaya karar verik. Yabani armut, elma ve böğürtlenlerin tadına itina ile baktık. Tadına doyulmaz güzellikle zorlayıcı olmayan bu yürüyüş yaklaşık 5 saatte tamamladık. Bizi bekleyen aracımız ile 63 metreden akan Maral Şelalesini görmek için 300 basamak inmiş olabiliriz 🙂 Günü yöresel yemeklerini tattığımız NalyaVadi’de, her gelen tabağı sıyırarak sonlandırdık.

Gezinin en unutulmaz günü ise bulut denizinin devamlı bize eşlik ettiği Naçadirev buzul gölü ve Fndıklı yaylası yürüyüşümüz oldu. Siz hiç 2800 rakımda 7 derece bir buzul gölüne girdiniz mi ? Binlerce çivinin vücudunuza saplanması ardından suyla uyumladınız mı ?  Ahhh ne güzel bir deneyimdi. Kelimelerle anlatması güç. Göl ardından manzara tepesine geldiğimizde nefeslerimiz kesildi. Oksijen azlığından değil yahu..Öyle bir bulut denizi manzarası ki tüm yolculuğa, yorgunluğa değecek cinsten. Fotograf mı çeksem yoksa manzaraya biraz daha bakıp hafızama mı kazısam arasında önce bir ne yapacağınızı şaşırıyorsunuz. Yürüyüşe işte böyle coşku dolu başlıyoruz. Ama tabi bu rakımda ve yayla güneşinde yürümek öyle kolay değildir. İstikamet Fındıklı yaylası. Eğri bir arazide düz gitmeye çalıştığınızı düşünün sol yanımızda bulut denizi, her yanımızda yayla çiçekleri. Ya ben bunca yıldır yürüyorum hayatımda ilk defa turuncu gelincik ile karşılaştım. Ne tuhaf yaratıklarız biz kadınlar çiçek gördüm mü hele ki ilk defa gördüğüm bir çiçekse içim nasıl bir coşkuyla kaplanıyor. Kah bulutların içerisinde grubu görmeye çalışarak, kah güneşin alnı kabağında yürüyoruz işte. Zorlanıyor muyuz ? elbette ki. Ancak bitirdiğimiz anda yaşacağımız hazzı çok iyi biliyorum. O yüzden direnin diyorum. Aklımda hep bir şarkı Deryaya yakın Dünya’dan uzak. Bir de inekler var, bir an kıskanıyorum onları.

Eminim dönüş günü tüm yorgunluğa rağmen acaba birkaç gün daha kalsak mı buralarda diye düşünceler geldi gitti kafalara. Evli evine köylü köyüne elbet. Ama şu birkaç günlük rutin dışı hareket insanı nasıl da yeniliyor. Hayatın anlamı ve anlamsızlığı üzerinde ne kadar da düşündürüyor. Herkesin bu tecrübeyi yaşamasını çok isterim. Çünkü anlatılmaz yaşanır.

Tabi ki yazıya Pinhani eşlik etsin

Sevgiler

Güneş Yapaşan 🌞

” height=”266″ src=”https://img1.blogblog.com/img/video_object.png” width=”320″ style=”cursor: move; background-color: rgb(178, 178, 178); background-image: url(“https://i.ytimg.com/vi/cKLzfnf6Y_Y/0.jpg”);”>